70'li yılların başları.İki çocuklu 30'lu yaşlarında bir çift.Küçük taşra kasabalarında var olmaya çalışıyorlar.Memuriyetin gereği iki-üç yılda bir toplanıp bir başka taşra kasabasına taşınıyorlar.
Televizyon o yıllarda yok veya henüz her yerde yayın yok.Çocuklar o kısıtlı imkanlarla iyi yetişsin istiyorlar.
Anne burda dergilerinden patronlar çıkarıp kıyafetler dikiyor çocuklarına ve kendisine.Bazen büyük şehirlere kıyafet siparişleri veriliyor.
Baba çocuklarına her fırsatta kitaplar,dergiler alıyor.Eğer sınır kasabalarına yakınlarsa kaçak oyuncaklar, Almancı tabir edilenlerin yaşadığı kasabalarda yaşıyorlarsa Almanya'da çalışan işçilerimizden oyuncaklar satın alınıyor.
Baba bir gün elinde bir pikapla geliyor.Günün gözde plakları alınıyor.Çocuklar müzik zevki edinsin diye...
Bu kadar yazıyı niye yazdım ? Baba tarafımın tamamının,anne tarafımdan dedemin atalarının Türkmen olduğu söylenir.Bu nedenle bozlaklar bizim evde çok dinlenir.
Neşet Ertaş hele çok dinlenirdi.Öldüğünü duyunca gerçekten çok üzüldüm.
Babam keyifli olduğunda Niye Çattın Kaşlarını söylerdi.Annem Zahidem'i...
Annemin ve Babamın sesleri kulağımda...Kim söylerse söylesin o türküler hala burnumun direğini sızlatır.
Büyük ustayı da rahmetle anmış olalım..
Sadece Neşet Ertaş mı?
Ne hikmetse çocukluğumun bazı plakları kalmış.
Ruhi Su
Fikret Kızılok.
Cem Karaca,Ömür Göksel,Timur Selçuk,Yaşar Özel,
Nesrin Sipahi,Şenay.....
Neyse bu kadar nostalji yeter.
Bu dört pano bana eskileri hatırlattı.İşlerken nasıl bir kompozisyon yaparım diye düşündüm.Eski ,vintage görünümlü çerçevelere yerleştirmeye karar verdim..Dört çerçeveyi de boyadım ve eskittim.
Fotograflarda çok belli olmuyor ama,her çerçevenin altı farklı renk.Üzerlerinde çok az yağlıboya eskitme ve altın yaldız var.
Hoşçakalın.