Sığınağımız,kalemiz,evimiz.....
Kimi yalı,kimi şehrin en gözde semtinde bir daire,kimi üç katlı villa,kimi nohut oda bakla sofa,kimi büyük,kimi küçük...
En ufak sıcaklığı olmayan dekorasyon dergilerinden fırlamış evler..
Elinizi nereye koyacağınızı bilemediğiniz steril evler....
Hiçbir kişiliği olmayan,içinde nasıl insanların yaşadığını anlamadığınız evler...
Ama bu evler yuva mı?
Bir evi ne yuva yapar?
Bir pazar sabahı ailece yapılan kahvaltı mı?
Bir bardak çay eşliğinde eşinizle birlikte sohbet ederek okunan gazete mi?
Anılar mı?
Gözbebeğiniz,sevinciniz,yavrunuzun bebeklik ayakkabısını astığınız yerde gördüğünüzde yüzünüzde oluşan gülümseme mi?
Kimisi eski kimisi yeni oyuncaklar mı?
Kızarmış ekmek kokusu,fırından gelen kek kokusu....
Gözlerinizin dolmasına,burnunuzun direğinin sızlamasına,özleminizin artmasına neden olan kaybettiklerinize ait kokular...
Bebeğinize pişirdiğiniz muhallebi kokusu..
Annenizi hatırlatan mimoza kolonyası kokusu..
Babanızı hatırlatan sigarayla karışık limon kolonyası ve Rebul lavanta kokusu...
Nereye giderseniz gidin bir türlü rahat edemediğiniz,aradığınız yastığınız...
Yeni yıkanmış,güneşte kurutulmuş,ütülenmiş çarşafınızda yattığınızda ruhunuzun dinginliği...
Her kullandığınızda mutlu olduğunuz annenizden kalan küpe,babanızdan kalan cep mendili....
Benim için hepsi.
Ve bence evinizin yuva olması ruhunuzu ve kendinizi ne kadar açık ortaya koyduğunuzla ilgili..
Bu yastığı görür görmez yapmak istedim.
Huzur ,sevgi ve mutluluk...
Bir yuvada olması gerekenler..
Huzur,sevgi ve mutluluk dolu yuvalar...
Huzur,sevgi ve mutluluk....
Yuvanızdan huzur ,sevgi ve mutluluk eksik olmasın.